Ben bir katilim. Kendimi öldürdüm. Hani geçen hafta size okuduğum öyküde annesi ölen kız var ya işte o benim kızım.
Havaalanında beklerken çok da belirli olan cümlelerin başlangıcında sıkıcı hayatımın sızısıyla, başlayacağım öykünün konusunu bulmak için çabalarken birden elimdeki cihaza bu cümleleri kaydediyorum. Bu cümleleri bir yerden hatırladığıma eminim. Evet, Mario Levi’nin “Lunapark Kapandı” kitabı.
Bir öykü yazmam istendi ve ben nereden başlayacağımı bilmiyorum. Zihnimin kullandığım antidepresanlar nedeniyle bulanıklaştığını, içimi bir boşluğun kapladığını biliyorum. Her öykümde defalarca kendimi öldürdüğümden ise eminin. Hayatta kalan parçalarım, çocuklarım için geri dönüyorum. Onlar kaçamamamın, duramamamın sebebidir. Gerisi benimle ilgili değil yok ettiklerim ile ilgili.
İnsanlar ne kadar da kararlı. Bilet kuyrukları, valizler, telefon elde oturan kahve içen ve bekleyen insanlar. Ne bekliyorlar? Kulağımda White Buffolo “Oh darling darling what have ı done” Sevgilim ben ne yaptım? Sevgilim ben gerçekten ne yaptım? Kendimi öldürdüm. Bu da pişmanlığım.
Karşımda havaalanının iç mekânı olmasına rağmen güneş gözlüğü takan otuz beş yaşlarında bir kadın. Bence bir ünlü. Kendisini gizlemeye çalışıyor. Belki de kızımın izlediği ünlü yutubırlardan biri. Hayatında hiç para sıkıntısı çekmemiş. Aldığı her şeyi İnstagramına koymuş şimdi ise firmaların ona ürünler gönderdiği tanıtım yaptığı ürünler ile hayatını çok da iyi devam ettirmekte. Belki uçak bileti bile hediye. Ne kadar güzel bir karakter.
Bu karakter intiharın eşiğinde. İzmir’de zengin bir ailenin kızı, ama alkol bağımlısı bir anne ve ilgisiz bir baba ile büyümüş. Tek çocuk. Neden intiharın eşiğinde? İnsan annesi alkol bağımlısı diye intihar eder mi? Hayata tutunacak bir nedeni yok mu karakterin? Hayata tutunacak bir neden verelim. Bir oğlan çocuğu. Kimsesizler yurdunda tanışıyorlar. Şimdi işlemleri tamamlamak için Ankara’ya gidiyor.
Yanında oturan adam ise basketbol antrenörü olsun. Ödül almak için Ankara’ya gitsin. Güzel oldu. İkisinin arasında bir aşk kurgulayabilir miyim? Hayır. Adam kadına dik dik bakıyor büyük ihtimalle şimdiden sinir olmuş. Bence tanışmıyorlar. Birbirlerinden habersiz görünüyorlar ve burada olduğum bir saat boyunca hiç konuşmadılar. O zaman tanışmasınlar iki ayrı karakter bir havalimanı olsun öykünün tamamı. Çaprazında oturan çocuk kim? O da bir öğrenci ve anneannesini ziyaret etmiş. Evine dönüyor. Ne güzel insani bir taraf kattım. Öykümü bu üç karakter üzerinden kurgulayabilirim. Uçak kaçırılsın. Hayır çok klişe? Delikanlı kimlik bunalımı yaşasın çünkü Suriyeli olsun. Abdulrazak Gurnah çok işledi bu konuyu olmaz. Hayali bir sevgilinin peşinden koşsun. Yok bu da çok Murakami. Bir davası olsun, bu da çok Çehov kokuyor. Tamam buldum. Havalimanının ortasında bir böceğe dönüşsün. Sesinizi duyar gibiyim Hey gidi Kafka. Delikanlı bir yapay zekâ. Kazuo Ishiguro, Klara ve Güneş kitabında çocuk bir yapay zekâ ile yola çıkıyor. Ama çok bilindik değil mi netflixten fırlama. Cinayeti hangisi işlemiş. Kesin uzaktaki yaşlı teyzedir. Olga Tokarczuk diye bağırdığınızı duyar gibiyim. Biraz moralim bozuldu çünkü her şeyi yazmışlar. Yazacak hiçbir şey kalmamış.
Çocuk bir yapay zekâ. Kadın dünyadaki yapay zekayı evlat edinmek isteyen ilk kişi. Yanında oturan adam da davaya bakacak olan avukat ve elindeki kutunun içinde de evcil hayvanı var. O da bir böcek. Harika oldu. Hava alanında bir bilgisayar korsanı ile karşılacaklar. Yapay zekâ olan oğlunu tekrar formatlayacak bunun Türkiye’de yapılması yasal olmadığı için Ankara’ aktarmalı Honk Kong’a gidecekler. Süper oldu. Bilgisayar korsanının peşinde olan Türk istihbaratı da havalimanı’nda. Ben kim olayım. Ben de Dartanyan. Ve rüyadan uyanıyım. Bu aralar çok Murat Menteş okuyorum.
Zihnimde yazacağım öykünün karakterlerini ve kurgusunu oluşturmaya çalışırken bir anons duyuluyor. Lütfen dikkat Ankara yolcuları… Çantamı koluma takıp fırlıyorum. Elimde kimliğim ve cep telefonumda dijital biletim sırada bekliyorum. Sıra bana geldiğinde çoktan bir sonraki kitabımda yer alacak üç karakteri unuttuğumu fark ediyorum. Bilet kontrol ve artık uçaktayım. “Hoş geldiniz” diyor hostes. Kibarca bana yerimi gösteriyor. Koltuğumu bulduktan sonra paltomu üzerimdeki dolaba yerleştiriyor ve koltuğuma kuruluyorum.
Uzaktan güneş gözlüğü takan ünlü bana doğru yaklaşıyor. Gülümsüyor elini öykümdeki basketbol antrenörünün sıkı sıkı tuttuğunu fark ediyorum. Arkada ise bizim yapay zekâ. “Abla” diyor.” Yerin 30 B”. “Canım” diyor basketbol antrenörü “Biraz ilerde dört koltuk sonra”. Ünlü kadın koltuklara dokunarak ilerliyor. Yüzünde mutlu bir gülümseme kimsede görmediğim türden. Gözlüğü hala gözünde yanıma el yordamıyla oturuyor. Uçakta oturma sırasını sayıyorum. Ben, ünlü kadın, basketbol antrenörü, yapay zekâ, yaşlı teyze. Öykümün bütün kahramanları burada. “Merhaba” diyorum. “Merhaba” diyor. Görme engelli olduğunu fark ediyorum. “Ankara da mı oturuyorsunuz?” diyor. “Hayır” diyorum. Konya’da oturduğumu üniversitede öğretim üyesi olduğumu, Ankara üzerinden Konya’ya döneceğimi Ankara’da yakın bir arkadaşım ve adaşımın sergi açılışına katılacağımı bir çırpıda anlatıyorum. Bana bir soru daha sorsa hayatımı da anlatacağım. Bana kendisininkini anlatsın diye. Ama susuyor. Zihnimde bir suru soru var. Ne zaman gözlerini kaybetti? Hiç mi görmüyor? Hayatını nasıl kazanıyor? Zihnimi okur gibi yüzünü bana çeviriyor.
Comments