2012 - ASLI
Bu gece arabamı park etmek için gösterdiğim bunca uğraştan sonra yine her zaman geldiğim meyhanedeyim. Pek kalabalık sayılmaz. Buradaki bu havaya hayranım. Loş bir ışık, çok uzaklardan geliyormuş hissi veren müzik, anason kokusu ve yiyeceklerden ortama yayılan rayiha… Duvarda eski Türk Sanat Müziği sanatkarlarının siyah beyaz fotoğrafları var. Safiye Ayla, Münir Nurettin Selçuk, Hamiyet Yüceses, Müzeyyen Senar, Zeki Müren… Köşedeki yerim ayrılmış. Garson üstümdekini alıp, sandalyemi çekti. “Her zamankinden.” dedim garsona. Yeşil Efe ve sevdiğim mezelerden getirdi hemen masaya. İlk yudumu alıp dilimin üstünde bıraktığı tadı hissettiğimde karşı masada oturan delikanlıyla göz göze geldim. Yirmili yaşlarını sürdüğünü gösteren henüz tam oturmamış yüz ifadesi ve muzip sayılabilecek bir gülüşü var. Masama davet ediyorum onu. Birlikte içmeye başlıyoruz. Yaşının ve alkolün etkisiyle sürekli anlatıyor. Bu hali çok hoşuma gitti. Anlattıklarından üniversitede mimarlık okuduğunu, ailesinin başka şehirde olduğunu, İstanbul’ da ona bir ev tuttuklarını öğrendim. Gözlerinin derin mavisi beni içine aldı. İyiden iyiye sarhoşuz artık. Buradan kalkıp eve geçsek diye düşünürken garson hesabı getirdi. Karşı koymaya pek gücü olmasa da itiraz etti hesabı benim ödememe. İzin vermedim tabi. Birbirimize dayanarak Arnavut kaldırımlı sokakta yürümeye başladık. Arabamla gitmek bir hayal bu durumda. Taksiye binerek Anadolu yakasına geçtik. Eve gelince ikimize de birer kahve yapmak için mutfağa geçtim. Serhat arkamdan gelip beni kendine çevirdi. Karşılık verdim coşkusuna. Onunla olmayı çok sevdim”
2013 - SERHAT
“Günler aylar geçti, Aslı’yla olmanın heyecanı beni bırakmadı. Onunla tamamlanmış gibi ruhum. Onu bir gün görmesem ya da bir kez aramamı yanıtlamasa onu kaybedeceğim endişesi zehirli bir sarmaşık gibi sarıyor ruhumu. Ateşe koşan pervaneler gibi çekiyor beni aydınlığına ve derin bir tutkuyla kendine bağlıyor.”
2016 - CEMRE
Bugün çok heyecanlıyım. Aldığımız projenin ortaklarıyla yapacağımız toplantı için her zamankinden biraz daha fazla özen gösterdim giysilerime. Benim ilk işim bu. Eminim zamanla alışacağım. Siyah eteğim ve ceketimin içine giydiğim beyaz gömleğime bir tamamlayıcı aradım ve üstünde siyah puantiyelerin adeta raks ettiği beyaz fularımı boynuma dolayıp küçük bir düğüm attım. Aynadaki görüntümden memnunum. Babamın okul bitirme hediyesi olarak aldığı küçük spor arabama toplantıya yetişme telaşıyla alelacele binip, bütün kırmızı ışıklara denk geldikten sonra ofise vardım. Arabadan inmeden önce rujumu tazeleyip derin bir nefes aldım. İç sesim “bu senin işin, endişelenme.” diyor. İnanıyorum.
Konuşmacı “Bodrum’daki otel projemiz önümüzdeki ay sonuçlanıyor. Açılış Nisan ayında yapılacak.” Derken toplantı salonundan içeri girdim. Göz göze geldik o anda. Özür diledim ve boş kalan yerime aceleyle oturdum. Aslında proje iki yıl önce başlamıştı. Ben işe yeni başladığım için sonradan dahil olmuştum. Heyecanım biraz da bundandı belki. Karşımdaki adam gözlerini benden ayırmadan konuşmaya devam ediyordu. Etrafında farklı bir çekim alanı oluşuyordu konuşurken.
“Önümüzdeki ay hep birlikte Shadow&Sounds’a davetliyiz.
2016 - SERHAT
Bodrum’daki otel açılışı için geri sayım başladı. Okul yıllarımın geride kaldığına inanmak güç geliyor düşününce. Bundan şikayetçi değilim elbette. Aslı’nın hayatımda yarattığı enerjiyle son sürat girdim çalışma hayatına. Bugün yapacağımız toplantı için güne yine sert bir kahveyle başladım. Her zamankinden erken uyandım. Ofise vardığımda sadece birkaç kişi gelmişti. Yarım saat içinde iş arkadaşlarımın hepsi yerlerini aldı. Sadece karşımdaki sandalye boş kaldı.
Tam otelin açılışının Nisan ayında yapılacağını açıklıyordum ki, genç bir kadın alelacele koşarak içeri girdi.
“Özür dilerim.” Diyerek karşımda boş kalan sandalyeye oturdu.
Bana neler oluyordu? Sözlerimi güçlükle bitirmeye çalışırken onun gözlerinin tam içine bakıyor ve bunu yapmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Çok büyüleyiciydi. Parfümü aklımı başımdan alıyordu. Boynundaki fuların küçük siyah kıpırtıları, gömleğinin üst düğmesinin bıraktığı küçük boşluk, dudaklarındaki ruj… Hepsi birlik olup beni bir girdabın içine sürüklüyordu. Dudaklarının bana söylemeyi vaat ettiği sözlerin ihtimalinde ilk görüşte olmaz dediğim ve reddettiğim bir aşka yelken açıyordum farkında olmadan.
Toplantı bitip kahve faslı başladığında ondan bana adını bahşetmesini istedim.
“Cemre” dedi.
Bir isim bir insana ancak bu kadar yakışabilirdi. Ona yaklaştıkça ortamı saran kahve kokusunu bastıran parfümünü bir kez daha hissettim. O anda sırlarla dolu dudaklarından öpmek istedim. Yapmadım.
2016 - CEMRE
Toplantı bitmişti. Kahve makinesine doğru yöneldiğimde,
“Bana adınızı bahşeder misiniz?” diyen bir ses duydum arkamda. Toplantıda karşımda oturan konuşmacıdan başkası değildi.
Sesindeki bu tını, nefesi, sıcaklığı…. Kendimi hemen toparlayarak,
“Cemre” dedim.
“Serhat ben de. Memnun oldum.
İkimiz de bir an sustuk…Saatler gibiydi.
O günden sonra aklımda tek bir şey vardı. Otelin açılış günü. O gün Serhat’ ı tekrar görmek demekti çünkü. Sabaha karşı uyanıp o günün hayalini kurdum günlerce. Kendime listeler yaptım. Valizime ne alsam ne giysem diye kafa yordum. Sonunda şöyle bir liste yaptım:
- Ekru elbise
- Aynı renk ayakkabılar
- İnci küpeler
- Küçük el çantası
- Parfüm (Jadore)
- Makyaj çantası
- Günlük kıyafetler (tişört, kot pantolon, spor ayakkabı)
Ve valizim bir hafta önceden hazırdı.
NİSAN 2016 - SERHAT
Gümüşlük- BODRUM
SHADOWS & SOUNDS
Eserini gururla izleyen bir Rönesans ressamı gibi otelin giriş kapısının karşısına geçip isminin yazılı olduğu varaklı levhaya baktım. Emek verdiğim bir işin son bulması bir yandan içimi ferahlatıyor, bir yandan da süregelen alışkanlığımdan kopmak elimde başka projelerin de olmasına rağmen üstelik, yine de tuhaf bir boşluk duygusu yaratıyordu.
Dalgınlığımdan kurtulup ani bir hareketle ve sık adımlarla otelin döner kapısından içeri girdim. Her şeyin yeni olmasının havayı dolduran kokusunda kendimi gerçekten de mutlu hissediyorum. İşlemleri tamamladıktan sonra odama çıkabilirim. Bu konuda ağırdan aldığımın farkındayım. Cemre odasında olmalı. Asansöre yaklaştığımda bana merhaba diyen aydınlık bir ses duydum.
Ben de “Merhaba Cemre” dedim.
Bu şekilde karşılaşmayı beklemiyordum. Evet uçakta hepimiz bir aradaydık ama sonrasında pek dikkat çekmek istememiştim doğrusunu söylemek gerekirse.
DEFNE
Aslına bakarsanız ben de Aslı ve Serhat’ı başka bir mekân ve koşulda karşılaştırmayı umuyordum. Büyük ihtimalle de akşam yemeğinde. Bu kez benim planlarıma karşı çıktılar ve kendi hikayelerini yarattılar.
Ona odama çıkacağımı ve mümkünse beni lobide beklemesini söyledim. Otelin çevresinde kısa bir gezinti yapmayı teklif ettim. Memnuniyetle kabul etti. Yine o etkileyici parfüm kokusu bizimleydi. Sanırım odaya çıkmamla lobiye inmem arasında on dakika kadar bir süre geçmiştir. Aşağı indiğimde onu lobideki dergilerden birini incelerken buldum. Üstünde spor giysiler vardı. Ona aşkla baktım.
O anda düşündüm. Aslı’nın feminen, insanı kendine çeken o büyüleyici halinden çok uzaktı aslında Cemre. Ona âşık olmama anlam veremiyordum. Belki onun merak uyandıran haliydi beni sınırlarına girmeye zorlayan, belki de nahif ve insanı saran yumuşacık kalbi. Birbirinden iklimler kadar farklı başka iki kadın vardı ve ben ikisini de istiyordum hayatımda.
Otelden dışarı çıktığımızda güneşin etkisini doyasıya yaşayabileceğimiz öğlen saatleriydi. Bahar kokusuyla, rengiyle kendini arsız bir çocuk gibi hissettiriyordu. Denize inen yolda yürüdük. Gümüşlük mitolojik öykülerden çıkıp günümüze ulaşmış gibiydi. Bunu Aslı’yla da konuşmuştuk birçok kez. Bodrum’un başka hiçbir yerde olmayan, insanı büyüleyen bir aurası vardı. Hayranlık duyarak ilerliyorduk. Az ilerde kıyıda küçük bir berber dükkânı vardı. Biz şehrin koşturmacasında kendimizi kaybetmişken burada denize karşı saç tıraşı yapan bir insanın varlığına hem şaşırdık hem de imrendik. Ayrıca denize sıfır restoranlar vardı. Öğlen rakısı beni her zaman cezbetmiştir. Bu fırsatı değerlendirmek istedim yine.
- Karafaki’nin mezeleri çok güzeldir. Denizle birlikte küçük bir kaçamağa ne dersin?
- Nasıl itiraz edebilirim? Burası adeta bir cennet.
Deniz kenarındaki masayı gözüme kestirdim. Cemre oturmadan sandalyesini çektim. Pek böyle işlere imza atmam aslında ama içten içe onu etkilemeye çalışıyordum sanırım varlığımla sarmalandığından emin olsam da.
2016
Mimar Sinan Üniversitesi’nin bir gelin duvağı gibi uzanan mermer merdivenlerinden yukarı çıkarak amfiye yöneldim. Bu eski binayı çok severdim. Resim Bölümü’nden koridora yayılan boya ve terebentin kokusu beni alıp başka bir zaman dilimine sürüklerdi. Karadutum Çatal Karam diye seslenirdi Bedri Rahmi Eyüboğlu o çok sevdiği kadına, Marisi’ne. Şimdi ben de Eren’le aynı kaderi paylaşıyordum belki. Farklı hayatlar ortak yaşantılar ve ortak duygularda birleşebiliyordu.
Öğrencilerim yine heyecanla bekliyordu beni. Derslerim her zaman merak uyandırır ve beni ilgiyle dinlerlerdi.
“Hikayemiz Daphne ve Apollon arasında geçiyor. Öncelikle kahramanlarımızı tanımanızı istiyorum. Böylelikle neden sonuç ilişkisi kurmanız kolaylaşacaktır. Apollon Zeus’un oğlu ve Kraliçe Artemis’in de erkek kardeşidir. Yunan mitolojisinde sanatın, güneşin, ışığın ve kehanetin tanrısı olarak kabul edilir. Apollon aynı zamanda çok iyi bir okçudur. Bu nedenle egosu yüksektir. Daphne nehir tanrısı Peneus’ un kızıdır. Nymphe (Nimf) yani su tanrısıdır. Güzelliği tanrıları kıskandırır. Kendisini Gaia’ya yani Toprak Ana’ya adamıştır. Ona evlenmeyeceğine ve bakire kalacağına dair söz vermiştir.
Daphne ormanda gezmeyi ve yalnız olmayı çok sever. Doğayla iç içedir.” dedikten sonra “Peki Eros kimdir?” dedim. En popüler tanrılardan biri olduğu için sorum yanıtsız kalmadı.
“Eros’ ta Apollon kadar iyi bir okçudur. Ama okları savaşa değil, aşka hizmet eder.” diye devam ettim.
DEFNE-
Artık bu anlatıcının kim olduğunu anlamış olmalısınız. Yoksa küçük bir ipucu vermeli miyim?
Kendinden emin bir ses tonuyla devam etti. Pencereden içeri giren güneş saçlarına ulaşıp alevden bukleler yaratıyordu.
“Karakterlerimizi tanıdığınıza göre hikayemize geçebiliriz. Eros çocuk bedeniyle elinde okla görününce Apollon gülmeye başlar ve onunla alay eder. Okun ve yayın Eros’ a yakışmadığını söyler. Bilirsin ben attığımı vururum der. Eros ise kendi attığı okun Apollon’u da vurabileceğini söyler ve intikam almak için oklarını hazırlar. Sadece iki ok. Biri altın, diğeri kurşundan yapılmış iki ok. Altın ok atıldığı kişiyi deli divane aşık ediyor. Kurşun oksa saplandığı kişide sonsuz nefret barındırıyor. Apollon gezintiye çıktığı bir gün Daphne’yi görüyor. Ve Eros altın oku Apollon’ a, kurşun oku Daphne’ye atıyor. Tahmin edersiniz ki, bu durumda Apollon Daphne’ye sırılsıklam âşık oluyor. Apollon ona yaklaştığında Daphne kaçıyor ve aşk maratonu başlıyor. Saatler süren bu kaçıştan çok yorulan Daphne yavaşlamaya başlıyor. Apollon’ un tanrısal nefesini ensesinde hissediyor ve Toprak Ana’ya yalvarıyor. Onu korumasını istiyor. Apollon Daphne’yi sarıp sarmalamış olmanın hazzıyla mutlu. Bu sırada Daphne ayaklarının toprağa kök salmaya başladığını hissediyor. Kolları dallara dönüşüyor. Apollon sevdiği kadının sıcak bedeni yerine bir ağacın gövdesine sarılırken buluyor kendini. Eşi olamıyorsa onur ağacı olacağını ve Defne ağacının bütün komutanların alnını süsleyeceğini söylüyor. Bu hikâyenin Alanya’da geçtiği rivayet ediliyor. Defne ağaçlarının arasındaki şelalelerin Daphne ve Apollon’un gözyaşları olduğu söylenir. Birçok sanatçının eserine konu olmuştur bu hikâye. Bernini’nin Apollon ve Daphne’yi betimlediği heykeli Barok tarzını en iyi yansıtan eserlerden biridir. Defne yaprağı kokusunun Daphne’nin güzel saçlarının kokusu olduğu düşünülür. Bizler dileyelim ki Eros’un kalplerimize attığı oklar altından olsun.”
Ders sonlandığında geçen zaman herkes için mutluluk vericiydi. Gençler anlatılan hikâyenin büyüsüyle hareketsiz oturuyordu. Akademi’nin boğaza açılan balkonuna çıkarken saçlarımla aynı renkteki topuklu kırmızı ayakkabılarımın ritmik seslerini duyuyorum. Denizde ufak kıpırtılar var. Daphne’yi ve Apollon’ u düşünüyorum. Altın ok kalbime o küçük meyhanede atılmış olmalı. Tutkuyla bağlı olduğum adam şimdi başka bir kadına aşık. Ne benden gidebiliyor ne de sadece benim olabiliyor.
‘Şu son proje olmamalıydı. Her şey onunla başladı. Mutlak bir çözüm bulacağım elbet. Bu benim kabullenebileceğim bir durum değil. Ne yapıp edip bu duruma bir son vereceğim.’
Devamı için takipte kalın...
Comentarios