top of page

FİLOZOF KEDİ GRİMALKİN

Ayşe Tayan

Buart Sanat Atölyesi

Dar çıkmaz sokağın sonundaydı kitapçımız. Sokakta sakız sardunyalar yaz, kış demeden direnir, sokağı renklendirirlerdi. Kitapçının kapısı açıldığında kapıya bağlı çan çalardı. Yine çaldı. Bu esnada Grimalkin kitapçının girişinde sol tarafta dünya klasikleri kitaplarının üzerinde yatmaktaydı, en sevdikleri. Çanın sesini duyunca her zamanki gibi doğruldu, kitaplara patilerini bastırarak sırtını kamburlaştırdı ve iyice gerindi. Şu kedilerin hareketleri ne kendilerine has, ne estetikti. Grimalkin’in de hareketleri, jestleri olağan kediler gibiydi ama dostlar o ermiş bir kediydi. Belki de kedilerin en acayibiydi. O, insanların zihnini okur, bazen de seçtikleri kitaplardan ruh analizleri yapardı. Kitap devirip kafası karışık insanların kitap seçmesini kolaylaştırdığı da olurdu.

Kapının çanını duyunca gerildiği yerden aniden sıçradı, girişe yöneldi. Gelenin simasını görmekti gayesi, kuyruğunu sallaya sallaya kapıya doğru ilerledi. Boynunda fotoğraf makinasıyla yirmili yaşların sonunda genç bir adam girdi içeriye. Onu okumak için Grimalkin’e gerek yoktu ama derin okuma için o şarttı. Fotoğraf sanatını sevdiği, fotoğraf çekmeye uğraştığı ayan beyan ortadaydı ama Grimalkin dönüp bize;

‘Asıl amacı sinema! Herhangi bir sete kapak atmaya çalışıyor, görüntü yönetmeni, en azından set fotoğrafçısı olmak istiyor’ demese, biz bunu farkedemeyecektik. Üstelik Grimalkin ekledi; ‘En sevdiği fotoğrafçılar Ara Güler ve Henri Cartier Bresson! Klişe gibi… Ama durun bakayım Andre Kertesz de seviyor, bu iyiye işaret. Bu genç, hoş sayılacak delikanlının öncelikle sinema konusunda kafasını açmak gerekir; Andre Bazin, Sinema Nedir’le başlayabilir. Genç adam tam da Grimalkin’in tahmini üzerine Bazin’in kitabını seçti, eline aldı, arkasını okudu ve kitabı alıp Mustafa’nın yanına yollandı.

Mustafa kitapçının ve dolayısıyla Grimalkin’in sahibiydi. Ama asla böyle söylemez ya da düşünmezdi, nesine lazım Grimalkin’den cırmığı yerdi. Sahiplik de ne imiş? Mustafa genç adama dönüp, ‘Güzel seçim! Kedi mi önerdi?’ diye sordu. Genç adam güldü, bilmiyordu ki gülünecek bir şey yoktu, kitabın parasını ödeyip çıktı.

Genç adamın arkasında saat ikiye kadar müşteri gelmeyeceğini öngördü Grimalkin. Gözü Mustafa’nın kucağındaydı nasıl olsa müşteri de gelmeyecekti. Bu esnada Mustafa, arkasındaki kitapları düzenlemek için ayağa kalkınca hayalleri suya düştü. Kendisine yatmak için Mustafa’nın kucağından gayri kıyak bir yer ararken, kapının çanı tekrar çaldı. Nasıl bilemedi bu gelecek kişiyi? Bilinmezlik Grimalkin’in kalemi değildi, o bilinmezlik içinde kapıya öyle bir seğirtti ki hızına yetişene aşk olsun!

Gelen kargocuydu. Grimalkin çalışanları, kargocu, kahveci…vb hiç hesaba katmazdı. Grimalkin’in gözünde onlar en çok çalışanlardı ve çalışan insanları severdi, emeksizlik düşmanıma vermesin diye düşünürdü. Onun daha çok, okuyacak, analiz edecek insanlara, müşterilere ihtiyacı vardı. Kapıdan bir müşteri girse çok şaşıracaktı. Öngöremeyişine şaşıracaktı, nasıl olur diye. Ama kargocuydu işte gelen. Kargocunun yanına gitti, iki ayağı üstüne kalkıp dizine kafa attı, o da Grimalkin’in kafasını okşadı.

Kargocu imzasını alıp kapıdan çıktı. Bu arada Grimalkin’in de uykusu kaçmış bulundu. Mustafa’nın yanına gitti, kendini sevdirdi. Kendini sevdirmeyi iyi bilirdi. Sokakta onu sevmeyen sadece bir kişi vardı. En büyük düşmanı Mustafa’nın da sıklıkla çay, kahve sipariş ettiği karşı kahvede çalışan, tarot, kahve falı bakan kadındı. Kadın kedilerden hoşlanmıyordu, Grimalkin de dolandırıcılardan… Ezeli düşmanlar.

Hava güneşliydi, Grimalkin kapıya dayanıp biraz mırıldanırsam Mustafa bana kapıyı açar diye düşünürken dışarıda oturan tarotçuyu fark etti. Fikrinden vazgeçti. Hem güneşten istifade edeceği, hem de tarotçunun sesini duymayacağı vitrine kıvrılıp yattı.

Saat tam ikide kitapçının çanı duyuldu. Grimalkin ani bir hareketle kalktı ‘amma uyumuşum’ diye buyurdu. Gelen kimdi bakmalıydı hemen yerinden sıçradı ve o melekle göz göze geldi. İstemsiz bir gurlama bütün bedeninde yayıldı. Yok, durduramıyordu; ’GURRRGURGRRR’. Kadını fark eden sadece Grimalkin değildi. Mustafa’nın da yanakları al al olmuştu. Grimalkin ‘Bak şu köftehora! Kadını nasıl beğendi!’ diye geçirdi içinden.

İçindeki bitmeyen gurgur ve merakla ne önerebilirim bu meleğe diye düşündü. Kadın gerçekten bir melekti, biz göremesek de Grimalkin kanatlarını gayet net görebiliyordu. Grimalkin arka bacağını kaldırdı ve yalanmaya başladı. Düşünmesi gerektiğinde hep bunu yapardı. ‘Böyle güzel bir kadın, belli ki pastörize yaşamış ona ne önermeli?’

Güzel kadınların hazin kaderi diye düşündü Grimalkin. İstemediği birileri mutlaka salça olacak, ne yapmalı bu kız, deliye yatmalı. En sağlıklısı. Ve Grimalkin bir pati darbesiyle Erasmus’un Deliliğe Övgü’sünü fırlattı kızın ayağının dibine. Kız kitabı aldı gülümsedi, onun kafasını okşadı. Kasaya doğru giderken niyeti kitabı almak değildi ama Mustafa ‘Aa Deliliğe Övgü, iyi seçim’ deyince kitabı geri koymaya utandı, parasını verdi. Grimalkin; ‘bu kız Harlequin’den başka bir şey okuyamazdı, iyi buldum ‘Deliliğe Övgü’yü’ diye böbürlendi. Böbürlenmeyi gurlamak kadar severdi. Böbürlenmekte hakkı da vardı, yalanmasına devam etti.

Melek müşteri dışarı çıktıktan sonra Mustafa bir sigara molası verdi. Bunun için kapının girişinde bir masa atmıştı, iki sandalye ve bir kültablası. Sigarasını yaktı ve mahallenin akşamcısı Nevzat abi sokağın başından gözüktü. Çok severdi Nevzat abisini, mahallede herkes akşamcı derdi, prensipli adamdı gündüz içmezdi. Grimalkin bu akşamcı alkolikliğe hep çok gülerdi, alkolik, alkoliktir işte diye düşünürdü. Nevzat abisiyle Mustafa derin bir sohbete daldılar. Alkolik dediysek, yüzeysel de demedik. Grimalkin vitrinde yatıp Mustafa ile Nevzat’ın dudaklarını okumaya çalıştı bir süre. Kendi kendine eğleniyordu. Nevzat hiç kitap okumaz, okusa ona Jack London’ın Bir Alkoliğin Anıları kitabını önerirdim diye geçirdi içinden. Jack London alkole isim koyacak kadar severdi alkolü. John Barleycorn derdi; ‘John Barleycorn benim hem en iyi dostum, hem en kötü düşmanım’. Nevzat abi de öyle diye geçirdi içinden; zeki, duyarlı bir adam ama alkolik işte. Bir müşterinin gelmesiyle Mustafa, Nevzat abinin yanından kalktı. Grimalkin de bu müşteriyi öngöremediğinden rahatsız vitrinden yere atladı.

Orhan hoca gelmişti kitapçıya, cahilliği sevmeyen bir tarih profesörü. Gitti eliyle koymuş gibi Fukuyama ve Bourdieu aldı. Kendi okumuştu besbelli, ‘kızıma hediye alıyorum’ dedi. Grimalkin zaten bu adama bir şey önerilmez diye parmak aralarını yalamaya başladı. Yalanmadık bir orası kalmıştı çünkü. Mustafa kitapları normal poşetlerden daha şık gözüken karton bir torbaya koydu, hediye olduğu belli oldu. Orhan hoca kapıdan çıkarken üç genç kız kitapçının önünde poz veriyordu.

‘Ay iyi ki bıraktın o herifi, valla barzoydu!’

‘Yok ya üzülmüyorum’

‘Gel gel mutlu bir selfie çekelim şurada, çatlasın pislik!’

Grimalkin’in tüyleri dikeldi, öngörüsü yanlış çıksın da dükkana girmesinler diye düşündü.

‘Ayy bu ne tatlı kitapçı, gelin gelin fotoğraf çekelim!’ dedi kızlardan biri. Kapının çanı çaldı. Sevgilisini çatır çatır çatlatmak isteyen kız ve kankası önden, nispeten sevimli gözlüklü kız arkadan girdi. Bizimkinin tek ilgilendiği arkadan giren, gözlüklü kızdı. Annesi babası boşanma arifesinde diye öngördü. Anneyle yaşayacak , onun için büyük bir problem bu, tam bir baba hayranı. Üstelik kendine güvenini çok kaybetmiş. Bu aile de ergenlik çağını mı bulmuş boşanmak için diye içinden geçirdi Grimalkin. Ne önermeli, ne önermeli derken Irvin Yalom’da karar kıldı; Annem ve hayatın anlamı…

Gözlüklü kızı tüm sevimliliğiyle psikoloji kitaplarının oraya çekmeyi başardı. Bundan sonrası kolaydı çünkü Irvin Yalom büyük puntolarla bağırıyordu kitapların arasında. Annem kelimesini görür görmez çekti kitabı gözlüklü kız. Arkasına göz gezdirdi ve hemen sağa sola bakındı, kedi dışında kimse yoktu raflarda, kitabı el çabukluğuyla çantasına attı. Grimalkin onu tabi ki ispiyonlamayacaktı, istese yapabilirdi. Onun sadece annesiyle problemi olduğunu düşünerek hata etmişti. Kişiliği içinde Engin Gençtan, ‘İnsan Olmak’ aklına geldi. Kitabın üstüne çıktı arka ayaklarıyla kulağını kaşımaya başladı, dengesizleşti, kitapla birlikte yere düştü, kız buna çok güldü. Kitabı aldı, arkasını okudu kasaya yollandı.

Kızlar hala kitapların arasında sanki çok okuyorlar gibi pozlar veriyordu. Grimalkin kızlardan birinin en son yedi ay önce bir edebiyat eseri okuduğunu öngördü, salak deyip geçmedi, gerçekten üzüldü. Dükkanda Cin Ali yoktu ama layığı buydu. Dikkatini yine gözlüklü kıza verdi. Kız Engin Gençtan kitabının parasını ödedi ve kapıya yollandı. Grimalkin ona bakıp ‘MİUMM’ dedi; hediyem olsun!

Kızlar çıktığında artık dükkanın kapanış saati gelmişti. Mustafa kız arkadaşıyla bulaşacağı için yarım saatte erken kapatma hevesindeydi dükkanı. Ah o Buket, hiç sevmezdi Grimalkin onu, birçok kitap devirmiş, önermiş; bir türlü ruhuna ulaşamamıştı kızın. Az okuyordu, bu da bizimkinin sinirine dokunuyordu ama hayat buydu kitapları ona özet geçecek Mustafa’sı vardı. Mustafa ışıkları kapattı, kapıyı kilitledi ve çıktı. Grimalkin bir süre kapının önünde durdu sonra dünya klasiklerine doğru yürüdü. Bu gece ‘Turgenyev’ dedi, kitabın üstüne yattı, kitap zihninde cümle cümle akmaya başladı. İyi geceler Bazarov!

13 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires

Noté 0 étoile sur 5.
Pas encore de note

Ajouter une note
bottom of page