top of page

ELMADAKİ KURTÇUK

Yazar: Leyal Tankaya


Mürekkep temiz kağıt parçasını kirletirken, Gece iç çekerek elindeki defteri rafa kaldırdı. İki bedenin sığabileceği büyüklükte olan yün hırkasına daha da sarıldı ve ufak adımlarla pencereye yöneldi. İstanbul’un ışıklarına; pavyona adımını ilk kez atmış, sakalları yeni yeni çıkan bir gencin yabancılığına eşdeğer şekilde baktı.


Sinirli korna sesleri, sandalye kapmaca oynayan büyük adamlar, bozuk paralarını dağıtmadan toplamaya çalışan dilenci, yerde kurtçuklar… Elmayı kemirir gibi ruha sızmak için bekleyen kurtçuklar…


Yüzünü ekşiterek başını iki yana salladı, bu hareketlilik ise kurtçuklardan daha mide bulandırıcı bir görüntüyle karşılaşmasına sebep oldu. Kirli camdan kendi yansımasını görüp, siyah saçlarını yoldu tek tek. Dudağındaki ruju kazıdı. Kirpiklerini, papatya yapraklarını koparan genç bir kadının seviyorum da sevmiyorum, diyişindeki naiflikle kopardı. Yetinemedi. İstanbul’un kurtçukları kana bulanıp, görünmez olana kadar cama vurdu kafasını. Kan izleri şekilden şekile girerek dans etti önünde. Aşıklar, papatyalar, akbabalar ve tilkiler… Tango yapan, kuyrukları uzun tilkiler…


***


Kırmızı elbisenin kuyruğu yeri süpürüyor. Karmen’in bir yelpaze gibi açılan eteğinde saklambaç oynamak isteyen çocuk sandalyedesine çökmüş oturuyor. Uzun, süt gibi bacakların arasından, saklı kentleri görmek istiyor. Salyası tabağın orta yerine yol edinmişken, Ayşen teyzesi kafasına vuruyor.


“Yemeğini ye, Gündüz.” diye fısıldıyor. Gündüz az pişmiş iki et parçasıyla baş başa kalıyor kalmasına; ama aklı babasının dans ederken sarıp sarmaladığı sıcak etin hayalinden ayrılmıyor bir türlü. Karmen’in kadınsı gülüşleri tüm odayı dolduruyor, sari saçları havada tatlı bir rüzgar estirirken gözleri Gece’nin gözleriyle buluşuyor. Gece’nin çelimsiz vücudu dikleşiyor, siyah saçlarını onlardan utanır gibi geriye atıyor alel acele. Gündüz, fırsattan istifade ikiz kız kardeşinin kardeşinin saçlarını çekiyor ve ona dil çıkartıyor. Gece tepki vermiyor, çünkü Karmen’in mavi gözleri hala ona bakıyor, ruhu ruhunu çekiyor. Yutkunamıyor, nefes alamıyor. Karmen’ın dudakları kan toplayıp, yanakları al al olurken, Gece bir hayalet gibi eksiliyor. Masanın köşesinde sessizce oturan Bedirhan Amca’nın gözü kardeşinin üstünde… Güzel bir kadının dans ettiği koca, kıllı göbeği inceliyor. Kardeşi Haluk’un keli eskisinden daha da komik geliyor gözüne. Karmen, dansları bittiğinde Haluk’u o komik kelinden öpüyor ve reverans yaparak aile fertlerini bir bir selamlıyor. Ayşen Teyze’nin ağzı kulaklarında, alkışlıyor da alkışlıyor.


Gece alkışlar kulağına tırmandıkça binlerce kat yukarıdan, binlerce kat aşağıya düşüyor. Kafasını çevirip masanın üstündeki meyvelere göz attığında, minik, kahverengi bir kurtçuk görüyor. Elmayı tam ortasından oymuş, deliğe girip çıkıyor.

 

“Size bir haberimiz var!” diyor Haluk heyecanla, elini havaya kaldırarak Karmen’i itinayla takdim ediyor. “Bu gördüğünüz eşsiz kadınla…”


Gece kurtçuğun kafasını ezmek istiyor ama masanın ucuna erişemiyor bir türlü. Onu bir lastik gibi çekiştirip koparmayı düşlerken ellerini masanın altında yumruk yapıyor. Dişleri kamaşıyor.


“Biz evlendik!” Babasının bu sözlerini işittiğinde bir müddet elini sıkmayı bırakıyor ve gözleri odağını kaybediyor. İçinde soğuk bir yangın başladığı sırada, ikiziyle göz göze geliyor. Saniyeler saniyeleri kovalıyor. En sonunda Gündüz dudaklarını aralayıp fısıldıyor.

 

“Gördün mü kurtçuğu?”

 

***


“Gördün mü adamı?” Kapı hiddetle açılıp kapandığı sırada Gece boynunu ovuşturarak pencereden ayrıldı. Sesin sahibine bakma gereği duymadan koltuğun üstüne bıraktığı kırmızı elbiseyi katlamaya koyuldu.

 

“Neyi?” dedi sıkıntılı bir iç çekip. “Neyi gördüm mü Gündüz?”

 

“Adam kaç çalışanıyla geldi gitti kızım!” Hızlı adımlarla pencereye yöneldi Gündüz, beyaz arabayı göremeyince ağzının içinde minik bir küfür savurup odada dört dönmeye başladı. “Ulan, ulan…” Ensesini ovuşturup sakalını kaşıdı. “Ne para vardır o pezevenkte ha! Ah ulan biz de bir koklasak…”

 

Gece’nin dudaklarında hafif bir kıvrım oluştu. “Git arkasından,” diyip kafasını havaya kaldırdı. “Şey de… Koklat bana de!”

 

Gündüz histerik bir kahkaha patlattıktan sonra siyah parlak gömleğinin yakalarını düzelterek, iki çürük dişini umursamadan sergiledi ikizine. “Ben diyemem de… Sen dersin belki ha?” Sözlerinin önemsenmeyeceğini anladığında Gece’nin elinden kırmızı kumaş parçasını çekti ve gelişigüzel fırlattı. “Kızım!” dedi ciddiyetle. “Aklını kulan, zor gelir böylesi. Nasıl baktı ama herif sana sahnedeyken! Şampanyalar, güller…”

 

Gece siyah saçlarını geriye attıktan sonra yanaklarını şişirdi ve Gündüz’e sırtını döndü. “İyi madem, bir daha gelirse görürüz biz de.”

 

“Gerek yok!” Genç adam cebinden çıkardığı kartı parmaklarının arasında incitmekten korkar gibi tutarak gösterdi. “Adam bana bıraktı. Sana bir akşam yemeği teklif ediyor.” Gülümsedi. “Hanımefendiye iletirsiniz dedi bana. Hanımefendi senmişsin!”

 

“Gündüz! Bu işin nereye gideceği belli, sen de biliyorsun!”

 

“Saçmalama kızım, sana yaptırır mıyım öyle şey? Bak, ben her şeyi düşündüm. Adamla evde bir akşam yemeği.” Sözünü kesmeye niyetlenen kardeşine işaret parmağını kaldırdı ve ela gözlerini yüzüne odakladı. “Adamın içkisine ilaç atacaksın. Yarım saate kalmaz, bizzat kendi ölse haberi olmayacak hale gelecek. Beni alacaksın içeriye, adamı jelibon yapıp çıkacağız.”


Gece’den bir cevap gelmeyince, fırlattığı kırmızı elbiseyi gösterdi gözleriyle. “Yarın da kırmızı giymeni istiyor. Sahneden erken aldırırım seni. Kaçıp gideceğiz sonra, kimsecikler duymayacak. Ayşen teyze kaçana kadar idare eder bizi.”

 

Gece’nin gözleri odağını yitirdi ve yerinde ileri geri sallandıktan sonra ağzının içinde mırıldandı. “Ayşen teyze…” dedi ikizinin gözlerine bakmadan önce. “Neleri idare etti Ayşen teyze, bunu mu etmeyecek? Öyle değil mi?”

 

Gündüz gözlerini hızla devirip parlak ayakkabılarına baktı. Bir yandan da avuç içini cimciklemeye başladı.


***


“Eline değil, bana bak…” diyor, yasemin kokusu Gündüz’ün etrafını sararken yutkunuşu boğazına takılıyor. Karmen parmaklarını üzerinde gezdiriyor, yeni yeni baş göstermiş sakallarında, çelimsiz omuzlarında, hızla inip kalkan göğsünde… Genç adamın parmaklarını alıp göğüs çatalına yerleştiriyor. Gündüz geriye doğru yalpalıyor ancak bir türlü çekemiyor elini. Parmak uçlarına değen derinin sıcaklığı tüm vücudunu esir alıyor, sürgünden sürgüne savuruyor.


Neredeyse duyulmayacak bir ses tonuyla, “Bu doğru değil…” diye mırıldansa da, dudaklarının üstüne kapanan iki deri parçasıyla son buluyor serzenişi. Kasık arasını okşayan kadın sık sık, “İşte böyle, evet…” diye mırıldanıyor.


Gündüz gözlerini kapattığı sırada Gece uykusundan aniden uyanıyor. Gündüz nefes nefeseyken, Gece bir anda nefessiz kalıyor. Boğazı kuruyor, öksürüyor. Yatağından kalkıp ayaklarını sürüye sürüye kapıyı açıyor, Gündüz ise yatağa uzanıp Karmen’in üstüne çıkmasına, yüzünü tokatlamasına izin veriyor. Gece küçük adımlarla mutfağa ilerliyor, suyunu koyup gözünü ovuşturarak koridoru dönüyor. Dolgun göğüslü kadın, Gündüz’ün boğazını sıkarken genç adam acıyla inliyor. Gece duraksıyor, ikizinin odasına doğru yaklaştığı sırada kulaklarını bilindik bir ses dolduruyor.


“Şşş,” diyor ses. “Sessiz ol.”


Gece aralık kapıya yüzünü dayıyor, gözleri kocaman açılırken çığlık atmamak için zor tutuyor kendini. Kadın, Gündüz’ün üstünde bir yılan gibi kıvrılıyor. Tıslıyor. Kıvrılıyor. Kardeşinin üstüne zehrini akıtıyor yılan. Tıslıyor. Kıvrılıyor. Gece çığlık atmak için dudaklarını aralıyor ama güçlü eller kapatıyor ağzını. Onu kucakladığı gibi hızla odasına savuruyor. Parmağını havaya kaldırıp sallıyor.

 

“Hiçbir şey görmedin!” diyor Ayşen teyze. “Birinden duyacak olursam, seni öldürürüm!”


***


“Merak etmeyin. Hiçbir şey görmedim!” Ayşen teyze gülümseyerek koltuğuna daha da yayıldı. “Bugün Gece yerine Gülbahar çıkar sahneye. Ailenizden ekmek yediğim günlerin hatrına elbet, yoksa müsamaha yok! Her gece işleyecek bu pavyon, bu zamanında kurduğumuz aile yemeklerinin hatrına!”


Gece o günlere lanet etti içinden. Anacığı nereden bilebilirdi ki kendine bir hayat kursun, yalnış yoldan dönsün diyerek işe aldığı kadının öldükten sonra kendi evinde at koşturacağını…  Dudaklarını araladığı sırada Gündüz omzuyla dürttü onu.


“Saol Ayşen Teyze.” dedi ve ikizinin kolundan tutarak hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Yol boyu yürüdüler, tek laf etmeden. Dünden beri de pek konuştukları söylenemezdi. Gece Gündüz’ün verdiği küçük şişeyi sütyeninin içine sokmuştu. Uygun bir vakitte adamın içkisine dökecek, uyumasını bekleyecek, Gündüz’ü içeri alacak, geri kalanını da Gündüz’e bırakacaktı. Yine de içi rahat etmiyordu.


“Beni koruyacaksın değil mi?” dedi evin bahçesine girmeden önce.


***

“Onu koruyacaksın, değil mi?” Gece amcasına bakıyor umutla. Bu kabus hemen bitse de, hazır edilmiş yemek masasına bir an önce otursak der gibi… Adamın gözleri ise merdivenlerden hızlı adımlarla inen Karmen’den başkasını görmüyor. Kadının uzattığı çantayı hızla avuçluyor ve kendisini çekiştiren minik bedenden kurtarıyor gövdesini. Arabaya yerleşmesiyle, yanına oturttuğu kadına büyülenmiş gibi bakarak ortalıktan kaybolması bir oluyor. Gazın sesini duyan Haluk bir an için ne yapacağını kestiremiyor, ardından kanlı elini bir kez daha çarpıyor Gündüz’ün suratına.


“Geberteceğim ulan seni! İt oğlu it!” Bir kez daha vuruyor. “Sen, benim karıma ha!” Bir kez daha. Bir kez daha. “Öldüreceğim seni!”


“Baba…” diye bağırıyor Gündüz, acı içinde çığlıklar atıyor. Şişmiş göz kenarlarının ardından etrafını görmeye çalışıyor, burnundan ve ağzından akan kan küçük bir gölet oluşturuyor. Babasının elleri boğazına yapıştığında ise ölümü kabullenip gözlerini kapatıyor. Hızlı olması için Allah’a yalvarıyor içinden, canı çok acımmasın diye de dua ediyor. Dudaklarını dişlediği sırada babasının feryadı dolduruyor kulaklarını. Üstündeki vücudu gevşiyor, yüzünde çırpınan bir ifade, Gündüz’ün yanına düşüyor. Gece görünüyor devrilen koca bedenin ardından, elindeki bıçağa bakıp kardeşinin görünmeyen gözleriyle bir kez daha karşılaştıktan sonra babasına tekrar saplıyor intikamını. Tekrar. Tekrar. Kaçıyorlar, geceyle gündüz nasıl ayrılamazsa, onlar da ayrılmadan kaçıyorlar…


***


“Kaçacakmış gibi bir halin var…” Adam kirli sakalının ardında saklanmış gamzesini belli belirsiz bir oyuk halinde ortaya sererek gülümsedi. Elindeki şarap kadehini uzattığında, Gece tedirginlikle avuçladı kırmızıyı. Adam yerine geçtikten sonra karşısında duran genç kadını baştan aşağı süzdü. Talimatına uygun şekilde kırmızı giyinmiş olması epey bir hoşuna gitmiş olacak ki sakallarını okşadı beğeniyle. Viski bardağını tamamen bitirdi ve ayaklandı. “Gel odaya geçelim. Şarabına orada devam et.” dedi.


Gece ne yapacağını şaşırdı. Etrafına bir süre bakındıktan sonra, meyve tabağı ilişti gözüne.

“Ama ben daha elma yemek istiyorum!” dedi çocuksu bir tınıyla, ardından elmayı dudaklarının arasına götürüp kıkırdayarak ısırdı. Adam onu bir süre süzdükten sonra yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. Elleri Gece’nin bacaklarına değdi, kendinden emin hareketlerle yukarıya çıkmaya başladı. Parmakları genç kadının bacak arasında gezinirken dudaklarını dişledi. İştahı iyice kabardı. Gece ifadesiz yüzüyle elmayı kemirmeye devam etti. Elmanın içinde kurtçuk vardı. Dilinde hissettiği hareketli ipin başını dişlerinin arasında ezdi. Biraz daha çiğnedi. Yuttu. Dudaklarını araladı. “Aynı bunun gibi bir masaydı.” Dedi gözlerini masadan ayırmadan. “Kalabalık bir aile masası…”

 

“Bırak şimdi hikaye anlatmayı.” Adam Gece’nin boynuna sakallarını sürterek dudaklarını değdirdi.

 

“Bir içki daha koyayım sana, ne dersin?” dedi genç kadın ancak nafile. Adam duymadı bile Gece’yi. Eli göğüs çatalında bir süre oyalandıktan sonra ince bedeni hızla kaldırıp koltuğa fırlattı. Göbeği kırmızı elbisesine sürttüğü sırada, “Bırak.” diyebildi.

 

Adam kaşlarını çattı ve altındaki beden çırpınmaya başladığında, Gece’nin saçlarını hızla çekip diğer eliyle elbisesini sıyırdı. Kulaklarına dolan çığlıkları önemsemeden doğruldu ve pantolonunun kemerini hızlıca açtı. Parmakları düğmesiyle cebelleşirken bir anda acıyla inledi. Bir kez daha. Bir kez daha. Yüzündeki haz izleri yerini kana bıraktı.

Sırtında kan vardı. Gömleğinde. İçinde oyuk vardı. Gündüz’de bıçak. Gündüz’de korku vardı, korkuda koku, kokuda kan. Üstüne devrildi adam Gece’nin. Ağırlığı vardı ölümün. Gece incecik bedeniyle bir kuş gibi sıyrıldı adamın altından. Gündüz’e baktı. Gündüz’de telaş vardı, telaşta sevgi, sevgide kan.

 

“Elmada kurtçuk vardı.” dedi donuk sesiyle. Gündüz’ün kaşları havaya kalktı.

 

“Yedin mi?”

 

“Yedim."

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page