top of page

AŞKIN SINIRI

Yazar: Fethiye Kutlu


Nişanlım Nihat’ın, “Ben Selma’yı seviyorum,”  ben Selma’yı… sözleri, zihnimdeki duvarlara çarpıyor aralıksız. Kelimeler çarptıkça parçalanıyor. Her sözcük harflerine ayrılıp, yaşanan güzel anılardan parçalar koparıyor tek tek. Yüreğim toprak, kazılıyor, birden bire, durup dururken, önemsizleşmiş sevda köklerimi sökmek, acımasızca sökmek tek hedef. Direncim korkak…


Duyduğum uğursuz sözlerin heceleri karanlıklara düşsün, dilsizleşsin, kulaklar işitmesin, hiç bir göz görmesin…


Nihat bu sözleri söylerken yüzü kayboldu, yüzsüz, yüzsüzleşti, yüzü kayboldu. Kocaman bir ağız kaldı. Sırf ağız. Dudaksız. Dudakları dudaklarımdayken, ayaklarım yerden kesilirdi. Dudaksız kocaman bir ağız yutuyor beni, geriye, onun için yeni alıp giydiğim lila rengi boş bensiz, yerlerde…


Nişanlanıyorum Nihat’la. Kırmızı kurdelelerle bağladılar, yüzükler parmağımızda. Bir ömür bir yastıkta…


Ortada Selma, dalga dalga omuzlarına dökülmüş mimoza rengi saçları, pembe beyaz teni, bal rengi iri gözleri, ince endamıyla, tüm dikkatleri yine çekmişti kendine… Müziğin ritmine uyan vücudunun yılansı kıvraklığı gözlerde…


Ne denli farklıydık iki kardeş. Ağır başlılığıma karşın, Selma, o denli ele avuca sığmaz biri... Ben, Dostoyevski’nin Budalasına, Prens Mışkin, Nastasya’nın yaşamına dalıp giderken, Selma Barbara Cardland’ın Bir Çiçek Bin Sevgi kitabındaki Aline Logston olur çıkar karşınıza. Yaşamın umursamazlığında neşe saçar… Dünyanın bütün yükünü, sorumluluğunu ben taşırım hep…


Nihat ve Selma birbirlerine öyle akmışlar ki, akarken doğanın taşı, otu, ağaçları da onlara eşlik edip aşk olmuşlar. Eller, tüm ayıpları salsalar üstlerine, onlar için, dağılıverecek birer köpükten başka bir şey değildir, geleceğin coşkun sularında.


Kadınların sezme yetisi beni  uyarıyordu zaman zaman. Konduramıyordum sevdiklerime, böylesi bir aldatmayı, onursuzluğu. Onursuzluk kuru dallarda salkım saçak, rüzgarın ağaç dallarını kirleten poşetleri gibi…


Annem öğrendiğinde içi yumruklarla dolmuş. Söz olmuş yağmış suratına Selma’nın…

“ Hiç aklın yok mu? Ya vicdanın?”

“Sen de bunlar ne gezer, aklın fikrin sinemada, artistlerde, şarkıcılarda, gerçek hayat film değil, a benim akılsız, aptal kızım,”

“ Okulu da bıraktın, sen de o göz nerede. Birşey için çabalamak. Oh gelsin hazır lokma, otur ye,”

“ Şimdi de hazır nişanlı, Belma ablanın yüzüne nasıl bakacaksın?”

“ İnsanlık, ahlak, düşünce, bunları Allah esirgemiş senden.


Nihat evden ayrıldıktan, yasak aşk, su yüzüne çıktıktan sonra. Annem, sözlerle linç etti kardeşimi. Ağlama sesleri odama kadar geliyor. Aylarca değil, yıllarca gözyaşı dökse, kirli aşkın geride bıraktıkları, akıp gider mi akıllardan? Aşk bencil, aşk acımasız, aşk kör, sağır, dilsiz…


Yasaklı aşkları çiçeğe durur mu baharda? Akşam yakın, aşkları karanlıkta… Selma hiç varolmamış, apansız yok olmuştu evde. Ben Belma,nasıl teselli edilecektim. Evimiz yaşamıyordu, biz yaşamıyorduk. Zaman durmuştu bizim için. Birbirinin aynı sessiz günler. Dışarıya kapalı… Haberdar olan babam, içindeki yangınları sigara dumanı olarak üflüyordu…


Nihat’ın annesi gelmiş, Selma’ya,

“ Seni erkek delisi orospu, oğlumu mecnuna çevirdin ahlaksız. Şerefimizi beş paralık ettin,”  kızın üstüne yürüyünce, annem araya girip, Selma’yı odasına itti. Sert bir sesle kadına,

“ Nihat’ta Selma kadar suçlu, ona da böyle sayıp sövdün mü?”

“ Olan, suçsuz, günahsız Belma’ma oldu…

 Kadın cevap veremedi. Annem devam etti,

“ Elalemin diline çok söz vermeden, aile arasında bu sorunu patırtısız, gürültüsüz çözelim,”


Nişan bozuldu. Selma’ya fiziksel bir ceza verilmedi. Gönüllerde cezanın en büyüğü kesildi. Güvenimizi ve sevgimizi aldık ondan… Yalnız kalmıştı gökteki yıldızlar gibi. Evrenin karanlığında bile yıldızlar ışıl ışılken, büyük ihanetinden sonra, onu, tüm ışıltıları terkedip karanlıkta bırakmışlardı… Sevenlerinin gönüllerinden de düştü birer birer. Yerler yalnız, yerler ıslak. Selma her gün gözyaşı topluyor yerlerden.. Ben ayrılığın habercisi o sözlerle sarmaş dolaşım. Duvarlarımda o sözler yazılıp yazılıp siliniyor. Mor, turuncu, kırmızı, sarı gökkuşağı.


“ Ben” le başlayıp, “ Selma’yı” devam edip, “ s e v i y o r u m,” la biten sözler, gökkuşağıma gölge ediyor. Ben de başkalarına gölgeydim belki. Benim mıutluluğum, diğerinin mutsuzluğuysa, ben gölge olmamalıyım. Başka gökkuşaklarını karartmadan, gökkuşağı atıma binip gitmeliyim dünyadan, gönüllerden çıkıp.


Akşamın koyu, yalnız saatlerini bekliyorum. Buzdolabından beni kahreden sözlerin harfleri kadar uyku hapı aldım. Tam on dokuz tane. Her harfin hapı beni alıp götürecek, üzüntülerimle birlikte bilinmeyenlere…


Sabahın ilk ışıkları, benim cansız bedenimi sararken…

Aşk kapıdan çıkacak,

yakmak için,

yeni yeni yürekleri…

113 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page